1 Haziran 2025 sabahı, Sicilya’nın Katanya Limanı'ndan bir gemi ayrıldı. Akdeniz’in mavi sularında ilerleyen bu gemi, sıradan bir yük gemisi değildi. Madleen adlı gemi, rotasını Gazze’ye çevirerek bir halkın sesi olmak ve sessizliğe karşı yelken açmak amacıyla insanlığın vicdanından doğdu; tıpkı Nuh’un Gemisi gibi umut taşıyordu ama bu kez tufan, su değil — ateş, açlık ve derin bir sessizlik. Madleen Gemisi, İsrail’in Filistin’deki saldırılarına karşı bir protesto niteliğinde yola çıktı. Onu organize edenler, Freedom Flotilla Coalition (FFC) çatısı altında toplanan sivil toplum örgütleriydi. 12 tane aktivist ve 1 gazeteci vardı. Bu bir hükümetin ya da uluslararası kurumun planı değildi; halkların vicdanından yükselen bir dayanışmaydı. Bir “sessiz çığlık”tı.
Geminin içinde protezler, tekerlekli sandalyeler, koltuk değnekleri, temel tıbbi cihazlar, ilk yardım malzemeleri, hijyen kitleri ve sağlık ekipmanları vardı. Yani bir sağlık sistemi için yaşamsal olan ama Gazze’de ulaşılamaz hâle gelen her şey… Ama asıl yükü bunlar değil. Madleen’in gerçek yükü, dayanışmanın taşıyamayacağı kadar ağır ama insan ruhunu ayakta tutacak kadar kıymetli: Sessiz kalmamaya karar vermiş insanların kolektif vicdanıydı. Bu yük, sadece fiziksel değil; ahlaki bir anlam da taşıyordu. Çünkü savaşın ortasında insan olmak zordu, ama sağlıkla insanı yaşatmaya çalışmak, bu bir tür direnişti. Bu nedenle Madleen, yalnızca bir yardım gemisi değil; insanlığın onurla sınandığı bir sınav kağıdı idi. Fakat maalesef o da amacına eremeden haince durduruldu.
Madleen Gemisi’ni özel kılan şey, taşıdığı kutular değil, taşıdığı niyetti. Her koltuk değneği, bir çocuğun yeniden yürüme ihtimalini temsil ediyordu, Her protez, bir bombayla parçalanmış hayatın devamına duyulan inancı… Her tıbbi malzeme, uluslararası sağlık sistemlerinin suskunluğuna karşı bir çığlıktı. Bu gemi aynı zamanda bir "etik manifestoydu". Sağlık yönetiminin sadece bütçeler, bina inşaatları, atama kararları değil; insani krizlere verilen tepkiyle de ölçüldüğünü haykırıyordu. Gazze’ye giden bu gemi, fiziksel olarak bir noktaya ulaşmak için yola çıkmıştı belki ama ruhsal olarak çok daha büyük bir yolculuk başlatması isteniyordu. İnsanlığın, yeniden insan kalma çabasının yolculuğu. Madleen Gemisi, insani yardımın ötesinde, bir çağrıdır. Hem devletlere hem halklara hem de sağlık profesyonellerine: İnsanı önceleyen, adaletle yöneten, şefkatle organize olan bir sistem mümkündür.
Bugün Madleen, Gazze’ye umut taşımaya çalıştı. Ama aynı zamanda dünyaya bir mesaj vermek istedi: “İnsani yardım bir seçenek değil, sorumluluktur. Sessiz kalmak, suça ortak
olmaktır.” Bir çağın tarihine not düşen bu gemi, Nuh’un Gemisi gibi insanlığı kurtaramadı belki; ama insanlık onurunun hâlâ hayatta olduğunu ve olması gerektiğini gösterdi. Madleen Gemisinin içimizde uyandırması istenilen direniş ruhunun canlı tutulması gerekmektedir. Artık silahların sustuğu, çocukların korkuyla değil umutla uyandığı bir dünya gerekiyor. Hepimiz aynı gökyüzünün altında yaşıyoruz; farklı bayraklar, farklı diller ve sınırlar olsa da insanlık ortak bir acıda buluşuyor: Savaş! Bugün herhangi bir coğrafya da bir çocuğun ağlaması, Gazze’de bir annenin gözyaşı, Sudan’da bir babanın çaresizliği hepimizin kalbine değmelidir. İnsan hayatı, stratejik hesaplardan, enerji kaynaklarından, toprak ihtiraslarından daha kutsaldır. Artık bu çağrı, insanlığın en derin özlemi haline gelmiştir. Ve her umutlu ses gibi, Madleen Gemisinde yeniden canlanan bu ses tüm kulaklarda yankılansın.
DR. ÖĞR. ÜYESİ BURAK SAYAR
BİTLİS EREN ÜNİVERSİTESİ
[email protected]