Geçtiğimiz günlerde ekmek almak için uğradığım bir fırında, bambaşka bir manzarayla karşılaştım. Fırında rastladığım bir dilenci, topladığı bozuk paraları bütün yapmak için oradaydı. Elindeki bozukluklar iki ayrı gruptaydı: Bütünlenmeyi bekleyenler ve buna gerek duyulmayanlar. Açıkçası, paraların miktarını görünce merakıma yenik düştüm ve günlük ne kadar topladığını sordum.
Aldığım cevap ise dudak uçuklatacak cinstendi. Hiç tereddüt etmeden, “Günlük iki buçuk, üç milyar arası” dedi. Şaşkınlıkla “Ciddi misin?” diye sordum. Kendinden emin bir şekilde, “Böyle olmazsa kurtarmaz,” diye ekledi. Sanki küçük bir işletme sahibi gibi konuşuyordu.
Düşünsenize, Bitlis’te esnafların büyük çoğunluğu ay sonunda bu rakamları görmüyor bile. Ancak dilenciler, esnaf kapı kapı dolaşıp satış yapmaya çalışırken, gün sonunda onların kazancını geride bırakabiliyor.
Esnaf Kazanamazken Dilenci Kazanıyor
Bu olay bana, dilenciliğin artık bazıları için bir meslek haline geldiğini düşündürdü. Dürüstçe çalışarak, alın teriyle geçimini sağlamaya çalışan esnaflar, dilenciler kadar bile kazanamazken, bu durum doğal olarak rahatsızlık yaratıyor. Üstelik bu dilenciler, çoğu zaman hayatlarından şikayetçi. Halbuki aylık kazançları 80-90 bin lira arasında değişiyor. Tatil yapmak, turlara katılmak, gezilere çıkmak onlar için bir hayal değil.
Ancak Bitlis gibi bir şehirde, birçok esnaf bu rakamların yanına bile yaklaşamazken, dilencilerin bu kadar kazanç sağlaması adaletsizlik gibi görünüyor. Bu durum, toplumda bir dengesizliğe yol açıyor. İnsanlar çalışarak değil, dilenerek daha fazla kazandıklarını gördükçe, maalesef emek vermek ikinci plana düşüyor.
Bu Sorunun Önüne Nasıl Geçilir?
Dilenciliğin bir geçim kaynağı olmaktan çıkarılması için yerel yönetimlerin ve toplumun birlikte hareket etmesi gerekiyor. Bu kişiler için sosyal projeler geliştirilmeli, onlara farklı iş imkânları sunulmalı. Ayrıca dilenciliğin cazip hale gelmemesi için vatandaşların da bilinçlenmesi önemli. Gerçek ihtiyaç sahibi olanlarla, dilenciliği meslek haline getirenleri ayırt etmek gerekiyor.

Serkan Olcay