Dünyada her yıl 8 Mart, farklı coğrafyalarda, farklı anlamlar yüklenerek kutlanıyor ya da görmezden geliniyor. Kimileri için mücadele ve direnişin, kimileri içinse sadece bir takvim yaprağının anlamı var. Peki, hak edilen değer gerçekten veriliyor mu? Yoksa bir cinsin diğer cins üzerindeki egemenliği, toplumsal normlarla hâlâ meşrulaştırılmaya mı çalışılıyor?
Medeniyetin en temel göstergesi, bireyleri cinsiyetlerine göre değil, insan olmalarıyla değerlendirmektir. Eş, bir diğerini tamamlayan, hayatını paylaştığı insanı bir obje ya da zorunlu bir mutluluk aracı olarak görmeyen kişidir. Aile içinde, işte, sokakta, toplumun her alanında, emeği, sevgiyi ve saygıyı ortak gören, paylaşan bireylerdir eşler. Hakimiyetin, gücün, söz hakkının yalnızca bir cinse ait olmadığını bilen, yaşamı ortak bir sorumluluk olarak gören herkes, insanlığın gerçek medeniyet çizgisine ulaşmasına katkıda bulunur.
Ne yazık ki, dünya üzerindeki birçok toplum, hâlâ kadınların haklarını gasbetmeye devam ediyor. Günah, ayıp, namus, kader gibi kavramlar, yalnızca bir cinse dayatılarak birinin yaşam alanı daraltılırken, diğerine sınırsız bir özgürlük tanınması, insanlık tarihinin en büyük manevi haksızlıklarından biridir. Bir cinsi terbiye etmek adına şiddet uygulamak, ceza vermek, kuma almak gibi yöntemleri normalleştiren zihniyetler, bunu kutsal değerlerle bağdaştırmaya çalışarak kendilerine pay çıkarıyor. Oysa Allah, bizleri tek bir nefisten yarattığını vurgulamıştır. Günah, tek bir cins için daha az ya da daha çok değildir. Adaletsizlik hangi sebeple olursa olsun meşrulaştırılamaz.
Fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü ve ekonomik şiddet gibi birçok biçimi olan baskı mekanizmalarının, yalnızca bir cinsin kaderi haline getirilmesi, insanlık adına en büyük utanç tablolarından biridir. 8 Mart, yalnızca bir günü hatırlamak için değil, bu eşitsizliğe karşı durmak için bir fırsattır. Toplumların, bireylerin ve devletlerin, hak edilen değeri iade etmek gibi bir borcu vardır. Kadın-erkek demeden, insanın insana verdiği değer ölçüsünde bir dünya kurmak, hepimizin sorumluluğudur.
Bugün ve her gün, eşitliğin ve adaletin savunucusu olmak dileğiyle…
“Yazımda erkek ve kadın kavramını bilerek kullanmadım toplumu cinsiyetlere göre ayırmadığımızda daha eşitlikliçi bir dünya olacağının kanısındayım
Gönül OLCAY