Basın, demokrasinin temel taşlarından biridir. Kamuoyunun doğru, tarafsız ve hızlı bilgilendirilmesi için vazgeçilmezdir. Ancak Bitlis’te yetkililer ile basın arasındaki mesafe giderek açılıyor. Daha önce de bu konuyu dile getirmiştim; yetkililerin basına karşı sergilediği soğuk tavır, şeffaf yönetim anlayışıyla bağdaşmıyor.
Düşünün ki bir program düzenleniyor. Bu programda konuşma metnine, “Değerli basın mensupları” diye başlanıyor. O “değerli” denilen basın mensupları programa çağrılmıyor. Yani, basın görmezden geliniyor ama yine de varmış gibi davranılıyor. Bu, sadece bir çelişki değil; aynı zamanda basının haber alma ve kamuoyunu bilgilendirme özgürlüğüne yönelik ciddi bir engelleme anlamına geliyor.
İşin diğer komik ve trajik tarafı ise şu: Programa davet edilmeyen basın mensuplarına, programın haber metni gönderilerek haber yapılması isteniyor! Yani, “Gelme ama bizim istediklerimizi yaz” deniliyor.
İşte bu noktada basının rolü sorgulanıyor. Basın, sadece yetkililerin onayladığı metinleri mi yayınlamak zorunda? Halkın gerçekleri öğrenme hakkı bu kadar kolay mı göz ardı ediliyor?
Peki, neden? Yetkililer neden basını dışlıyor? Bitlis basını, kamu yararına çalışıyor. Şehirde olup bitenleri aktarıyor, sorunları gündeme getiriyor, halkın sesi oluyor. Ama görünen o ki, bazıları basının bu rolünden rahatsız. Öyle olmasa, Bitlis’teki programlara yerel gazeteciler çağrılmaz mıydı?
Basına karşı uygulanan bu mesafeli tutum, hem şeffaflık ilkesine hem de halkın haber alma hakkına zarar veriyor. Yetkililer unutmamalıdır ki, basın bir düşman değil, bilakis kamu yönetiminin daha sağlıklı işlemesine katkı sunan bir unsurdur. Yapılan programlarda, haberlerden kaçmak yerine basınla açık iletişim kurulması gerekir.
Bitlis basınının sesi kısılmaya çalışılıyor ama bu ses susmaz! Çünkü basın, halkın gözüdür, kulağıdır. Yetkililere bir kez daha buradan hatırlatmak istiyorum.

Serkan Olcay