Yazan:Taner Alptekin

Eskiden çocukluğun en tatlı anılarından biriydi: yaz güneşi altında gizlice bir bahçeye girip dalından erik koparmak. Bu küçük kaçamaklar, çocuk aklımızla heyecan, cesaret ve paylaşım dolu bir maceraya dönüşürdü. Her koparılan erik, bir arkadaşla paylaşılan gülüş, bir yarış, bir anıydı. Fakat artık o dallar hâlâ yemyeşil ve meyve dolu olsa da altında koşuşturan, oynayan, tırmanan çocuklar yok. Erikler dallarda kaldı; çünkü çocukluk artık ekranların içine hapsolmuş durumda.

Bir Zamanlar Mahalle Vardı…

Çocukluk bir zamanlar sokak demekti, mahalle demekti, toprak demekti. Dizleri yara bere içinde eve dönmek, akşam ezanıyla oyunu yarım bırakmak, birlikte ip atlamak, misket oynamak ya da bir ağaca tırmanmak demekti. O dönemlerde doğayla bağ kurmak, hayatı oyunla öğrenmek en doğal gelişim şekliydi. Mahalledeki her bahçe, her ağaç, her meyve çocuklar için keşfedilecek bir dünyaydı. Hele ki bir erik ağacı... Onun yeşil meyvesi, mayhoş tadıyla çocukluğun sembolüydü adeta.

Günümüz Çocukları Nerede?

Zaman değişti. Sokaklar sessizleşti. Bahçeler korunaklı, çocuklar ekranlara mahkûm. Tabletler, telefonlar ve oyun konsolları artık çocukların ana uğraşı haline geldi. Evde oturup sanal dünyada karakter değiştiren bir çocuk, gerçek dünyada ağaca tırmanmayı bilmiyor. Ekranla büyüyen çocuk, toprağın kokusunu tanımıyor. Çünkü artık çocukluk, doğallığını yitirerek dijital bir takvimin içine hapsedilmiş durumda.

Teknoloji Kolaylık mı, Tehdit mi?

Elbette teknolojinin sunduğu imkânlar yadsınamaz. Eğitimden iletişime, oyundan gelişime kadar birçok alanda faydalı yönleri mevcut. Ancak bu fayda, kontrolsüz kullanıldığında tehlikeye dönüşüyor. Uzmanlar, küçük yaşta yoğun ekran maruziyetinin dikkat dağınıklığına, fiziksel gelişim bozukluklarına ve sosyal kopukluğa neden olduğunu belirtiyor. Artık çocuklar hayal dünyasını doğadan değil, dijital efektlerden alıyor. Ve bu durum, sağlıklı bireyler yetiştirmede ciddi bir tehdit oluşturuyor.

Erikler Dallarda Kalmamalı

Peki çözüm ne? Yasaklamak değil elbette. Ama dengeyi sağlamak mümkün. Ebeveynler çocuklarını ekranın ötesine taşımak için çaba göstermeli. Parklar, bahçeler, doğa yürüyüşleri, oyun saatleri yeniden hayatın bir parçası olmalı. Öğretmenler, dijital araçların yanı sıra doğa temelli öğrenmeyi teşvik etmeli. Belediyeler, mahalle kültürünü yeniden canlandıracak projeler üretmeli. Çünkü çocukluk, sadece ekranla değil; doğayla, oyunla, toprakla yoğrularak gelişir.

Son Söz Yerine

"Erikler dallarda kaldı" demek, sadece nostaljik bir serzeniş değil; aynı zamanda bir uyarıdır. Çocuklarımızın elleri toprağa değmiyorsa, gözleri gökyüzünü aramıyorsa, kulakları kuş sesini tanımıyorsa eksik büyüyorlar demektir. Unutmayalım: Ekranlar bir çocuğa oyun sunabilir, ama hayatı öğretemez. Hayat ise, bazen bir erik dalının ucundaki meyvede gizlidir