Samsun’un Atakum ilçesi, son yıllarda bölgesel turizmin parlayan yıldızı haline geldi. Sahil şeridi, doğal güzellikleri ve gelişen altyapısıyla, yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmeye devam ediyor. Atakum, hem deniz turizmi hem de kültürel etkinlikler açısından sunduğu çeşitlilikle öne çıkıyor.
Samsun’un Atakum Belediyesi ev sahipliğinde gerçekleştirilen Atakum’un Tarihi Geçmişi ve Turizme Katkıları Sempozyumu’nda kentin turizmini geliştirecek çalışmalar değerlendirildi. Atakum Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Atakum’un Tarihi Geçmişi ve Turizme Katkıları” konulu sempozyumda, Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Turizm Fakültesi Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Mutlu Kaya, Doç. Dr. Yasin Keleş ve Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkan Yardımcısı Murat Toktaş, katılımcılara Atakum’un turizm potansiyeli ile kent turizmini geliştirecek çalışmaları değerlendirdiler. Kent Bilimci Prof. Dr. Ruşen Keleş’in yönetiminde ‘Kent ve Turizm’ başlığıyla düzenlenen oturumda, kente özgü turizm çalışmalarının önemi vurgulandı.
“Atakum’un avantajlarını biran önce harekete geçirmeliyiz”
Atakum’un turizm potansiyeliyle cazibe merkezi olduğunu belirten Murat Toktaş, “Atakum, dışarıdan gelen misafirlerin gündüzleri gezebileceği yaylaları, sosyal aktivite alanları ve alışveriş mekanlarının yanı sıra akşamları vakit geçirebileceği eğlence mekanlarıyla da ön plana çıkmakta. Atakum özelinde baktığımızda, bizim bu avantajları bir an önce harekete geçirmemiz gerekir, çünkü zaman hızla geçiyor. Hızlı bir tüketim çağındayız. Biz de bu hareketlilikten yerimizi bir an önce almalı ve konumumuzu belirlemeliyiz. Yapılması gerekenleri bir iki başlıkta toplayıp, hızlıca harekete geçmeye ihtiyacımız var” dedi.
“Somut olmayan kültürel miras oluşturmak lazım”
Ortak kent kültürünün turizmin gelişmesinde önemli olduğunu ifade eden Doç. Dr. Mutlu Kaya, “Somut olmayan kültürel miras kavramı var. Biz, bütün mirasları koruduğumuz gibi gelenekleri görenekleri de korumaya başlıyoruz. Şehir yaşamının somut olmayan kültürel mirasın korunması lazım. Mesela Samsun Fuarı, Samsun için somut olmayan kültürel mirastı, yok. Spor açısından stadyumlar, çok önemli somut olmayan kültürel mirastır. İngiltere’de Liverpool Stadyumu 130, Manchester Stadyumu 100 yıllık, Barcelona’nınki 70 yıllık ama biz, mesela stadyumları şehir dışına götürüyoruz. Spor kültürünü, tamamen ortadan kaldırıyoruz. Onlar yapıyor. Hepimizin bildiği pazar sabahı pide yaptırmak, Samsun için çok önemli somut olmayan kültürel mirastır. Bizim, insanların yaşamaktan zevk aldığı şehir atmosferini kurmamız lazım. Bu şehir yaşamın kurulması, gelecek kuşaklara aktarılması ve insanların böyle mutlu edilmesi lazım. O zaman turist gelebilir ve bu hayatı paylaşabilir” diye konuştu.
Doç. Dr. Yasin Keleş de turizm planlamalarında toplumun her kesimini kapsayan çalışmaların önemine değinerek, “Geleneksel turizm stratejileri, tamamen yönetim biliminden yararlanan verimliliğe ve karlılığa odaklanan günümüzün ekonomik anlayışıdır. Günümüzün yönetim anlayışı, aslında bize bunu getiriyor. Sonra bütün şehir toplanıyor ‘Ne yapalım, neyi satalım’ derdine düşüyoruz. Sadece ekonomik olarak düşünüyoruz, ama göz ardı ettiğimiz bir gerçek var. Evin taşıma kapasitesini, koltuk sayısını, gıdayı düşünmüyoruz. Son yıllarda geleneksel turizm stratejisi, özellikle turizmle alakalı ekonomik anlamda ön planda olan ülkeleri de tedirgin etmeye başladı. Bu konuyla ilgili farklı yaklaşımlar geliştirildi, özellikle bilinçli turizm dediler. Daha geniş fayda maliyet analizi yapılırken, topluma da odaklanılmaya başlanıldı. Eleştirel turizm stratejisi, tamamen eleştirel düşünmeye ve teoriye dayanan bir strateji biçimi. Bir felsefe olarak düşünmek gerekir. Burada güç ve çıkar analizi yapmak gerekiyor. ‘Toplum turizmden ne kadar mutlu, yatırımcı turizmden ne kadar mutlu’ konularını, değerlendirmeyi getiriyor ve özgürleşmeye odaklanıyor. Toplumun her tarafını düşünerek, planlamayı öne alan bir yaklaşımdan bahsediyoruz” şeklinde konuştu.
Sempozyumun sonunda konuşan Prof. Dr. Ruşen Keleş ise “Küreselleşme, gerçekten insan davranışlarında ve tavırlarında çok önemli bir takım olumlu etkiler yapmakla birlikte çok önemli olumsuz gelişmelere de yol açabilmektedir. Özellikle devletleri ve yerel yönetimleri yönetenler, küreselleşmenin etkileri altında plansız davranışa önem vermekteler ve günü gün etmekten ibaret adımlar atmaktadırlar. Dünya Bankası bile az gelişmiş ülkelere, para yardımı yapan kurum olmasına rağmen yıllık raporlarından bir tanesinde son yıllarda, 1997’de ‘Planı bırak, piyasaya bak’ adını vermiştir. Ekonomik, toplumsal ve kültürel yaşamı yönetmek istiyorsanız planı tamamen bırakacaksınız her şeyi kapitalizmin öngördüğü veya neoliberalizmin dikte ettiği arz talep kanunlarına göre yöneteceksiniz. 1997’den sonra ve son 30-40 yıl içerisinde en büyük hataların bu yüzden yapıldığını gösteriyor” ifadelerini kullandı.