Bitlis Eren Üniversitesinde görevli Dr.Burak Sayar İklim Değişikliği ve Halk sağlığıyla ilgili konulara dikkat çekmek için bazı açıklamalarda bulundu.Sayar açıklamasında İklim değişikliğinin küresel bir sorun olduğuna dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı.
İklim değişikliği, atmosferdeki sera gazlarının birikimi sonucunda dünya genelinde sıcaklıkların artmasıyla ortaya çıkan küresel bir sorundur. Bu durum, doğal ekosistemlerin dengesini bozmakla kalmayıp, insan yaşamını derinden etkileyen çevresel ve sosyal sonuçlar doğurmaktadır. İklim değişikliği, yalnızca bugünü değil, gelecekteki nesilleri de tehdit eden çok boyutlu bir kriz olarak karşımıza çıkmaktadır. İklim değişikliği böylelikle çevresel bir sorun olmanın ötesinde, insan sağlığını ve toplumların sürdürülebilirliğini tehdit eden ciddi bir halk sağlığı krizine dönüşmüştür. Artan sıcaklıklar, deniz seviyelerinin yükselmesi, aşırı hava olaylarının sıklığının artması ve ekosistemlerin bozulması, insan yaşamı üzerinde geniş kapsamlı etkiler yaratmaktadır. Bu etkiler hem doğrudan hem de dolaylı yollarla halk sağlığını tehdit etmektedir.
İklim değişikliğinin doğrudan sağlık etkileri arasında aşırı sıcak hava dalgaları, fırtınalar, sel ve orman yangınları gibi doğal afetler yer almaktadır. Özellikle aşırı sıcaklık dalgaları, yaşlı bireyler, çocuklar, kronik hastalığı olanlar ve ekonomik açıdan dezavantajlı kesimler için ölümcül sonuçlara yol açabilmektedir. Ayrıca, bu olaylar yalnızca fiziksel yaralanmalara değil, aynı zamanda ruh sağlığı üzerinde de derin etkiler bırakmaktadır. Yerinden edilme, sosyal bağların kopması ve ekonomik kayıplar, bireylerde kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi psikolojik sorunların yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Dolaylı sağlık etkileri ise daha karmaşık olup genellikle uzun vadede ortaya çıkmaktadır. İklim değişikliği, bulaşıcı hastalıkların yayılma riskini artırmaktadır. Özellikle sivrisinekler ve keneler gibi hastalık vektörlerinin üreme alanlarının genişlemesi, sıtma, dang humması ve Lyme hastalığı gibi enfeksiyonların görülme sıklığını artırmaktadır. Bunun yanı sıra, su kaynaklarının azalması ve temiz suya erişimin zorlaşması, ishal ve kolera gibi suyla taşınan hastalıkların yayılmasına neden olmaktadır. Tarımsal verimlilikteki düşüş ise gıda güvensizliği sorununu beraberinde getirmekte, bu durum da yetersiz beslenme ve buna bağlı sağlık sorunlarını artırmaktadır. Bu etkiler, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha belirgin hale gelmekte, toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştirmektedir.
İklim değişikliği ile bağlantılı sağlık sorunları, sağlık sistemleri üzerinde de büyük bir yük oluşturmaktadır. Aşırı hava olaylarından kaynaklanan ani hasta artışları, sağlık altyapısında ciddi baskılara neden olabilirken, kronik hastalıkların ve enfeksiyonların artışı uzun vadede sağlık harcamalarını artırmaktadır. Sağlık sistemlerinin bu yeni tehditlere karşı dirençli hale getirilmesi, halk sağlığını korumanın temel bir unsuru olarak görülmelidir. Bu bağlamda, erken uyarı sistemleri, vektör kontrol programları, sağlıklı şehir planlaması ve çevresel sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi gibi önlemler hayata geçirilmelidir. İklim değişikliği ile mücadele, yalnızca bir grup insanın ya da bir sektöre ait bir sorumluluk değil, toplumun tüm kesimlerini içine alan kolektif bir çaba gerektirir. Bu mücadelede bireylere, kurumlara ve hükümetlere düşen roller birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Bireyler, daha sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimseyerek iklim değişikliğine karşı bireysel katkılarını artırabilir. Bu kapsamda enerji tüketimini azaltmak, yenilenebilir enerji kaynaklarını tercih etmek, gereksiz su tüketimini engellemek, geri dönüşüm alışkanlıklarını benimsemek ve çevre dostu ulaşım yöntemlerini kullanmak gibi günlük hayatın farklı alanlarında uygulanabilecek basit ama etkili önlemler bulunmaktadır. Ayrıca, bireylerin çevresel farkındalıklarını artırarak bu bilgileri çevrelerindeki insanlarla paylaşmaları, iklim değişikliği ile mücadelede toplumsal bilincin güçlenmesine katkı sağlayabilir. Kurumlar ve işletmeler açısından bakıldığında, çevre dostu üretim süreçlerinin benimsenmesi, enerji verimliliği yüksek teknolojilere yatırım yapılması ve karbon ayak izinin azaltılması büyük önem taşır. Özel sektör, yenilikçi teknolojiler geliştirme ve sürdürülebilirlik odaklı politikalar benimseme yoluyla hem çevreye hem de ekonomiye fayda sağlayabilir. Özellikle büyük ölçekli işletmelerin yeşil enerjiye geçiş yapması ve çevre dostu tedarik zinciri süreçleri oluşturması, küresel ölçekte büyük bir fark yaratabilir.
Sonuç olarak, iklim değişikliği, halk sağlığını tehdit eden çok boyutlu bir krizdir. İnsan sağlığını korumak ve gelecekteki tehditleri en aza indirmek için iklim değişikliği ile mücadelede etkili bir adaptasyon ve dayanıklılık stratejisi geliştirilmesi gereklidir. Bu stratejinin temelinde ise bilim, dayanışma ve sürdürülebilirlik yatmaktadır. Halk sağlığı perspektifinden bakıldığında, iklim değişikliği ile mücadele yalnızca bir çevresel gereklilik değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için bireylerin, toplumların ve hükümetlerin iş birliği içinde hareket etmesi şarttır. İklim değişikliği, yalnızca bugünün değil, geleceğin de meselesidir ve bu nedenle kapsamlı ve kararlı bir yaklaşım gerektirmektedir.