Değerli okurlar,
Bugünkü yazıma nasıl başlayacağımı bilemeden oturdum bu satırların başına. Çünkü son günlerde kulağımıza gelen bazı duyumlar ve ortaya atılan iddialar, sadece şahsımı değil, Bitlis’te işini dürüstçe yapan birçok insanı da ciddi şekilde rahatsız etmeye başladı.
Yıllardır bu şehirde gazetecilik yapan biri olarak, sayısız haksızlığa tanıklık ettim. Defalarca dile getirdik; yazdık, söyledik. Ancak belli ki bazı alışkanlıklar kolay kolay değişmiyor. Yine benzer senaryolarla karşı karşıyayız:
İşini hakkıyla yapan, Bitlis’e fayda sağlamaya çalışan insanların önü türlü yollarla kesilmeye çalışılıyor. Bu kişiler, birtakım çıkar çevrelerinin hedefi haline geliyor. Çünkü onlar “birilerinin adamı” değil; sadece görevlerinin başında olan vicdanlı kamu emekçileri.
Ne acıdır ki, iyi işleyen düzenin çarklarına çomak sokmak isteyenler, bu başarılı kişileri görevlerinden almak, onları yıldırmak ve pes ettirmek için türlü oyunlara başvuruyor. Oysa bu tavır, sadece bireyleri değil, tüm kenti sekteye uğratıyor. Çünkü liyakat değil, sadakat esas alınmaya başlanıyor. “Benim adamım gelsin, onun adamı gitsin” anlayışıyla kurulan ekiplerin, halka hizmet etmekten çok uzak kaldığı açık bir gerçek.
Bitlis’in artık buna tahammülü kalmadı. Bu şehir; cesurca çalışan, adil ve üretken insanların önünü açan bir yönetim anlayışını hak ediyor. Makamlar, kişisel güç savaşlarının arenası değil; halka hizmet etme sorumluluğunun taşıyıcısı olmalı.
Buradan yetkililere ve kamuoyuna sesleniyorum:
Bitlis, “benim adamım” zihniyetiyle değil, “en iyi kim çalışır” sorusuna verilen samimi cevaplarla yönetilmelidir. Umarım bu son duyumlar sadece dedikodudan ibaret kalır ve bizler de umutla gelişmeleri takip etmeye devam ederiz. Çünkü artık herkesin yalnızca kendi işini yapması gereken bir noktadayız.
Serkan Olcay